Nasrettin Hoca Hikayeleri






AY’I KUYUDAN ÇIKARMIŞ

Havanın güzel olduğu bir gece, Nasreddin Hoca, kuyudan su çekmeye karar vermiş.Elindeki kovası, bahçedeki kuynun başına gelmiş. Tam kovayı sarkıtacağı sırada, kuyunun içinde Ay’ı görmüş:
..__Eyvah!… Ay kuyuya düşmüş, diye üzülmüş. Sonra da Ay’ı kuyudan nasıl çıkaracağını düşünmüş. Aklına kovası gelmiş. Ay’ı kova ile çıkarmaya karar vermiş.
--

--
Kovayı, ipiyle kuyuya sarıktmış. Kova, suya değince de ,çekmeye başlamış. Su ile ağırlaşan kova bir süre sonra, kuyu duvarına takılmış. Nasrettin Hoca, kovayı ne kadar çekmek istemişse de bir türlü becerememiş.
Kan ter içinde kalmış. Kovanın yukarı gelmemesinin nedenini , Ay’ın ağır olmasına vermiş. Kovayı, yukarı çekmeyi sürdürmüş……
Fakat ipi o kadar şiddetli asılmış ki, ip kopmuş. Nasreddin Hoca da, sırt üstü yere yuvarlanmış.
Nasrettin hoca, gözünü açınca, gökte parıldamakta olan Ay’ı görmüş,
__Oh, çok şükür!.. Epeyce uğraştım, epeyce yoruldum, ama, sonunda Ay'ı kuyudan çıkarmayı başardım…Bu iş bütün yorgunluğuma değdi… demiş.






ON AKÇE OLSUN

Nasreddin Hoca, bir gece, derin uykuda iken görmüş. Tanımadığı kişiler, Hocaya dokuz akçe vermişler.
Hoca,dokuz akçeyle yetinmek istememiş:
__Hiç değilse, bunu on akçe yapın demiş.Fakat, parayı verenler, dokuz akçeden fazlasını, bir türlü vermek istememişler.
Tam bu sırada, Hoca uykusundan uyanmış. Birde bakmış ki, avucunda, değil dokuz akçe, bir akçe bile yok. Şaşırmış, üzülmüş.Gözlerini sıkı sıkı kapayarak, elini uzatmış:
__Vazgeçtim on akçeden, dokuz akçe olsun …demiş.







O ZAMAN İŞ DEĞİŞİR

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken, iyi giyimli, efendiden birisi, karşısına çıkar:
__Kadı Efendi, der. Senin inek, benim ineğin karnına boynuz vurup öldürdü. İneğimin parasını ödemen gerek! Nasreddin Hoca, ne diyeceğini bilemez:
__ İki hayvan kavga etmiş… Bu durum sahibini ilgilendirmez. Sahibinin bir suçu yok ki!..der
Bunun üzerine adam:
__Yanlış söyledim, kadı efendi!… der. Ölen inek benim değil, senin ineğindi…
Hoca, adamın kurnazlığını anlar, bilmezlikten gelir:
__Bak ozaman iş değişir, der. Ver ineğimin parasını!…






TURŞUYU SEN Mİ SATACAKSIN
Nasreddin Hoca, günün birinde turşu satmaya karar verir. Turşu tenekelerini hazırlar, eşeğine yükler. Sokak sokak dolaşarak turşu satmaya başlar:
__Haydi turşu!.. Turşu!…
Fakat Hoca, tam böyle bağırırken, eşeği de anırmaya başlar. Öyle gür bir sesle anırır ki, Hoca’nın sesini bastırır.
Hoca, bir türlü istedi gibi bağıramaz. Son bir kere daha bağırır. Fakat eşek, yine durmaz. O da yüksek sesle anırır. Hoca dayanamaz:
_Yeter artık! diye eşeğe bağırır… Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi?





HOCA’NIN TAVUKLARI


Nasreddin Hoca, tavukları satmak için, komşu kasabaya doğru yola çıkar. Tavuklarını kafese koyarak eşeğine yükler. Bir süre sonra da, kafes içinde sıkışıp kalan tavuklara acır:
__Şunları kafesten çıkarıyım da rahat rahat gitsinler, diye söylenir.
Kafesi açınca, horaz önde, tavuklar arkada, hepsi yola dökülürler.Şaşkınlıkları geçince etrafa dağılırlar. Hoca, onları nasıl toplıyacağını bilemez. Hemen eline bir sopa alır. Horozu döverken:
__Gece yarısı sabah olduğunu bilirsinde, öğle zamanı kasabanın yolunu neden bilmezsin!..diye söylenir.





KEDİ NERDE

Nasreddin Hoca, kasaptan iki kilo et alır, eve gelir.Karısına, akşama et yemeği yapmasını söyler. Yeniden işine döner.
Hoca gidince, karısı yemeği pişirir. Sonra da komşularını çağırır onlara bir yemek ziyafeti çeker. Akşam olunca Hoca eve gelir. Karısı sofrayı hazırlar. Bir tabak bulgur pilavını Hoca’nın önüne koyar. Hoca pilavı görünce şaşırır:
__Hanım, hani et yemeği yapacaktın? Bunun için sana gündüzün, kasaptan aldığım eti getirmiştim… Karısı, üzgün üzgün önünde bir süre durur. Sonra, başını önüne eğerek:
__Ah Efendi, sorma! Bizim hınzır kedi, etin hepsini yemiş.. der.
Bu duruma çok kızan Hoca, oturduğu yerden fırlar, eline bir sopa alır. Kediyi, iyice dövmeye karar verir. Bir köşede büzülüp oturmakta olan sıska kediyi görünce kuşkulanır. Karısına:
__Bana hemen teraziyi getir, der.
Terazi gelince, Nasreddin Hoca kediyi tartar. Kedi, iki kilo ağırlığındadır. Büsbütün şaşıran Hoca, karısına:
__Kedinin ağırlığı iki kilo, kasaptan aldığım et nerede? Diyelim ki et budur, kedi nerede?



AY ESKİYİNCE


Hoca, her konuda derin bilgi sahibi olması nedeniyle; tanıdık, tanımadık herkesin başvurduğu biridir.
Günün birinde, uzun bir yolculuktan, yorgun olarak evine dönerken, yanına tanımadığı iki kişi yanaşır. Selam verdikten sonra, içlerinden biri sorar:
__Hoca Efendi, bizim bir derdimiz var…Hoca:
__Söyleyin bakalım, diye cevap verir.
__Merak eder dururuz. Yeni Ay girince, Eski Ay'ı ne yaparlar?
Hoca gülerek cevap verir:
__Eski Ay'ı nemi yaparlar? Bunu bilmeyecek ne var! Kırpıp kırpıp yıldız yaparlar.



KIRK YILLIK SİRKE


Nasreddin Hoca, evinde dinlenirken, gece yarısına doğru kapı, şiddetle çalınmış.
Hoca, gecenin bu ilerlemiş saatinde evine gelen bu misafiri merak edip, kapıyı açmış.
Bitişik komşusu, elinde bir tasla, Hoca’ya:
__Aman Hocam, hanım çok hasta. Sizde kırk yıllık sirke varmış.İlaç için, biraz sirke verir misin? demiş.
Nasreddin Hoca,komşusuna kızmış:
_Veremem…demiş.
Sonra, durumu açıklamış:
_Eğer her isteyene verseydim, bende kırk yıllık sirke kalır mıydı?




1 yorum: