Evvel zaman içinde
uzaklarda büyük bir kentte iki küçük çocuk varmış. Bunlar birbirleriyle
arkadaşmış.
Ancak birbirlerini kardeş gibi severlermiş. Erkeğin adı Kay, kızın adı
Gerdaymış. Bunlar sürekli birlikte oynar, hiç ayrılmazlarmış.
Gerda’nın bir de büyük annesi varmış. Büyük annesi çok sayıda masal bilir, sırası geldikçe anlatırmış.
Gerda’nın bir de büyük annesi varmış. Büyük annesi çok sayıda masal bilir, sırası geldikçe anlatırmış.
Bir gün Kay ve Gerda oynarken büyük anne
onları yanına çağırıp:
- Çocuklar bugün size yeni bir masalım
var. İsterseniz gelin anlatayım, demiş.
Çocuklar büyük annenin yanına koşup. Can kulağıyla masalı dinlemeye başlamışlar. Büyük anne çocuklara kışın her tarafı
kaplayan bembeyaz örtüsüyle ünlü Karlar Kraliçesi’nin masalını anlatmış.
Çocuklar büyük annenin anlattığı masalı dinlemişler daha sonra yatıp uyumuşlar.
Ertesi gün her taraf karlarla bembeyaz
kaplı imiş. Çocuklar sokaklara dökülüp başlamışlar kızaklarla kaymaya. O sırada
oradan kocaman bir kızağın geçtiğini görmüşler. Kızağı bir düzine beyaz geyik
çekmekteymiş.
Çocuklar hemen bu büyük kızağın arkasına
takılmışlar. Bir süre kaydıktan sonra çocukların çoğu kızağı bırakıp geri
dönmüşler. Yalnız Kay, kızağı bırakmamış. Bu arada kentten de oldukça
uzaklaşmış olduğunun farkında değilmiş.
En sonunda kızak kendiliğinden durmuş.
Kızaktan bembeyaz pelerini içerisinde Karlar Kraliçesi inmesin mi? Kay, Karlar
Kraliçesinin büyük annenin masalında dinlediği kraliçe olduğunu anlamış.
Karlar Kraliçesi Kay’a:
- Çok üşümüşsün gel yanıma otur, demiş.
Kay, Karlar Kraliçesi’nin yanına oturup onun verdiği pelerine sarılmış. Bir
anda üşümesi geçmiş. Karlar Kraliçesi de yanında uyuyakalan çocuğu alıp
şatosuna götürmüş. Meğer Karlar Kraliçesi yakaladığı çocukları şatosuna götürüp
buzla kaplarmış. Kay’ı da bu şekilde buzdan bir heykelcik yapıvermiş.
Kentte ise Kay’dan uzun süre haber
alamayan Gerda, arkadaşını aramaya koyulmuş. Karlarla kaplı ormana doğru
yürümüş.
Ormanda arkadaşını ararken küçük bir
kulübeye rastlamış. Kulübeye yaklaşınca kapıyı ihtiyar bir kadın açmış. Bu
kadın oralarda yaptığı iyiliklerle tanınan bir büyücüymüş. Kıza, “Ne için
geldiğini biliyorum yavrucuğum, arkadaşın Kay’ı arıyorsun. Bakalım bahçede
duran karga arkadaşının yerini biliyor mu?” diyerek Gerda’yı arka bahçeye
götürmüş. Bahçede gerçekten de bir karga dalda bekliyormuş. Kargaya Kay’ın
nerede olduğunu sormuşlar.
Kargada onlara:
Kargada onlara:
- Kay’ın nerede olduğunu ancak ormanda
yaşayan küçük kız bilebilir, demiş. Bunun üzerine Gerda, yaşlı kadından izin
isteyip yoluna devam etmiş. Ormanın derinliklerinde dolaşırken mini mini, çok
güzel bir kulübe görmüş. Kulübenin kapısı açılmış. İçeriden kara karganın
bahsettiği küçük kız çıkmış. Gerda’ya:
- Hoşgeldin, ben de senin gelmeni
bekliyordum, demiş. Gerda’yı içeri alıp ateşin başına oturtmuş. Ona getirdiği
yiyeceklerden vermiş. Daha sonra birlikte uyumuşlar. Sabah olunca, küçük kız
Gerda’yı kulübenin yanındaki samanlığa götürmüş. İçeride güvercinlerle,
geyikler varmış. Güvercinler ötmeye başlamışlar. Küçük kız güvercinlerin
dilinden anlıyormuş. Gerda’ya güvercinlerin ne demek istediğini anlatmış.
- Güvercinler, Kay’ı Karlar
Kraliçesi’nin kaçırdığını, onu şatosunda hapsettiğini, oraya nasıl gidileceğini
geyiklerin bildiğini, söylüyorlar, demiş.
Bunun üzerine yola çıkmak için hazırlık
yapmışlar.
Geyikleri kızağa bağlamışlar. Gerda
küçük kıza, kendisine yardımda bulunduğu için teşekkür etmiş.
Birbirlerine el sallamışlar.
Gerda geyiklerin çektiği kızakla yola
çıkmış. Günlerce yol almışlar. Dünyanın en kuzey ucuna, bembeyaz kar örtüsünden
başka hiçbir şeyin görülmediği diyarlara varmışlar. Sürekli, lapa lapa kar
yağmak taymış. Geyikler bir süre daha gittikten sonra bembeyaz bir şatonun
kapısının önünde durmuşlar.
Gerda, Karlar Kraliçesi’nin şatosuna
geldiklerini anlamış. İçeriye girmiş. Şatonun içeriside dışı gibi beyazmış.
Gerda, şatonun içerisinde
yürümeye başlamış. Bir yandan da Kay’a
seslenmekteydiler. Şatoda kendi sesinin yankısından başka ses yokmuş.
Gerda, buzdan bir kapı görmüş. Kapıyı
açmış içeriye bakmış. Odanın ortasında Kay’ı donmuş bir şekilde bulmuş. Sanki
buzdan bir heykelcik gibiymiş.
Gerda, Kay’ın ölmüş olduğunu zannederek
başlamış ağlamaya. O kadar çok ağlamış ki gözünden akan yaşlar yere dökülmeye
başlamış.
O anda bir mucize gerçekleşmiş.
Gerda’nın gözlerinden akan yaşlar, dondurulmuş Kay’ı eritmeye başlamış. Üzerini
kaplayan buzların erimesiyle Kay kendine gelip konuşmaya başlamış.
- Gerda, seni gördüğüme çok sevindim,
demiş. Gerda da Kay’ın ölmediğine çok sevinmiş. Kay, Karlar
Kraliçesi’nin şatodan ayrıldığını fakat
her an geri gelebileceğini söylemiş.
Hemen şatodan çıkıp geyiklerin çektiği
kızağa binmişler.
Kuzey ülkesinden ayrılmışlar. Evlerine
geri dönmüşler. Yaşadıkları bu heyecan verici serüveni ikisi de unutamıyormuş.
Artık evlerinden fazla uzaklaşmamaya ve
sadece büyük annenin masallarını dinlemeye karar vermişler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder